Üniversite yıllarında tanıdığım değerli bir arkadaşım, yıllar önce bir ilkbahar ayında beni telefonla aradı. “Tasavvuf Müziği ve Sema Gösterisi” yapmak ve bunu özellikle yabancı turistlere yönelik düzenlemek istediklerini ayrıca bu kültürel değerimizi tarihi yerlerin birisinde planlayacaklarını ifade etti. İlgili yıllarda en büyük örnek Değerli Organizatör Ahmet San idi. Kendisi bir çok tarihi mekanda ve büyük stadyumlarda çok büyük organizasyonlara başarı ile imza atmıştı. Arkadaşım bana, “Ali sen turizmcisin. Bu sistemin başında sen olur musun?” diye bir teklifte bulundu. Çok cazip gelmişti. Hem çok hareketli hem de alanımla ilgili bir konu idi. Hemen heyecanla “yapabiliriz” diye cevap verdim. “Tasavvuf Müziği ve Sema Gösterisi” Antalya’da Aspendos antik tiyatrosunda yapılacak ve özellikle yabancı turistlere yönelik olacaktı. Arkadaşlarım da hemen o zamanki adıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı, Anıtlar Yüksek Kurulu ve devletin ilgili birimleri ile irtibata geçtiler. Organizasyon ekibi de Ankara’da oturup en iyi tarih ne olur diye düşündük taşındık. Ağustos Ayı’nın bir cumartesi akşamının ideal olduğuna karar verdik. Daha sonra arkadaşlarımla görüşmelerde “Ya bir Antalya’ya gideyim. Bir araştırma yapalım.” dedim. Antalya’daki bu işin devletteki otoriteleri ve sistemdeki paydaşlar ile görüşülecektim. İlk olarak Antalya İl Turizm Müdürü ile görüşmeye gittim. Bir abimizin selamı ile gittiğim için belki de kendileri beni hemen kabul ettiler. Kendilerine, Aspendos’ta turistlere yönelik “Tasavvuf Müziği ve Sema Gösterisi” yapacağımızı söyleyince, “çok iyi, harikasınız her türlü desteği biz size veririz” dedi.
Çok mutlu olmuştum. Akabinde “arkadaşlar hangi gün hangi tarihte yapacaksınız” diye sordu. Ben de tarihini şu an hatırlamıyorum ama ağustos ayında cumartesi günü olduğunu ifade ettim. Sandalyesinden fırlayacak gibi olup yüksek bir sesle “arkadaşlar cumartesi günü olur mu hiç” dedi. “Hiçbir araştırma yapmadınız mı” diye söylendi. “Neden efendim?” diye sorduğumda, “cumartesi günü turizm açısından en yoğun gündür. Uçakların en fazla indiği en fazla kalktığı gündür. Otellerde giriş ve çıkışların en yoğun olduğu gündür” dedi ve ekledi “transfer aracı kesinlikle bulamazsınız, rehberler sizle kesinlikle ilgilenmezler, oteller sizinle kesinlikle ilgilenmezler, turistler ilgi göstermezler” dedi. Devamında “yahu turistlerin Cumartesi, Pazar, Pazartesi, Salı’sı mı var.” diye tepki gösterdi. Son derece haklıydı. Hemen Ankara’yı aradım ve durumu ifade ettim. Tabii ki tedirgin olduk. “Hangi gün olmalıydı?”. Bunun için ayrı bir piyasa araştırması yapılması gerekiyordu. Hemen araştırmaya başladık. Başta seyahat acenteleri olmak üzere oteller ve otoriter kişilerle görüşmeyle başladık. Hedefimizde Alanya, Side, Antalya merkez ve Kemer destinasyonları vardı. Yaptığım görüşmelerden sonra en uygun günün yabancı turistler açısından Salı günü olduğu sonucu ortaya çıktı. Bir başka ifade ile Ankara’da en uygun gün kararı cumartesi iken gerçekler Salı gününü ortaya koyuyordu. Kısaca, Ankara “Cumartesi” dedi. Antalya ise “hayır Salı” dedi. O anda bir başka soru daha kafamıza takıldı. Gösterinin fiyatı ne olacaktı? Nasıl bir strateji izlenecekti? Artık bunu da piyasa şartları belirlemeliydi. Ankara’ya değil bu konuda da yine otoritelere sorduk. Sonuç olarak, bir Avrupalı turistin bir tiyatroya ne kadar para ödeyebileceğini ya da ülkesinde ne kadar ödediğinden yola çıkmamız gerektiği ortaya çıktı. İlgili fiyatı acenteleri önerip ve fiyatı açık uçlu olarak onların belirleyebileceğini ifade ettik. Piyasa gerçekleri bunlardı ve o zaman TRT I’de haberlerde konu olup önemli bir gündem yarattı. TRT ana haberlerinde “5000 turist izledi” demişti ancak yaklaşık 1500 turist vardı. bu turistlere başta ezanımız olmak üzere “Mevlana Felsefesi” ile ilgili Türkçe hariç üç dilde bilgi verip en ulvi duyguları onlara yaşattırdık. Dolayısıyla Ankara’da verilen karar bölgeye uymamıştı.
Konunun teorik boyutunda Merkeziyetçilik, karar verme yetkisinin yönetimin en tepesinde olan(lar)da ya da tepeye yakın üst pozisyonlarda yer alanlarda olması olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir tanımlamada merkeziyetçilik; genel nitelikteki kamu hizmetlerine ilişkin politika, karar ve yürütme fonksiyonlarının merkezi hükümetin emir ve komutası altındaki organlar tarafından yerine getirilmesidir. Doğal olarak merkeziyetçi bir sistemi tercih etmenin birçok nedenleri vardır. Bunlar; haberleşme alanında hızlı gelişmelerin olması, harcamaların çoğalması, yasal düzenlemelerin etkinliğine olan inancın artması, dikkatin belirli alanlara yöneltilmesi, ortak birimlerin güç kazanma çabalarıdır.
Ülkemiz şartlarında tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi haberleşme alanında hızlı gelişmelerin yaşandığı bir gerçektir. Bununla birlikte harcamaların çoğalması ile birlikte, kurumsallaşmanın temel ilkeleri daha çok tartışılmaya ve endişe yaratmaya başlamıştır. Bunlar; şeffaflık, adillik, sorumluluk ve hesap verebilirliktir. Bu kavramlar, devletin tüm kurumları için geçerli olan ve olmazsa olmaz olarak ifade edilen temel ilkelerdir. Bununla birlikte özel sektörde yer alan işletmelerde de sürekliliği sağlayacak temel anlayışlardır. İler ki yazılarımızda bu dört temel kavramı ülkemiz şartlarında detaylı inceleyeceğiz. Harcamaların çoğalması merkezi yönetimin gereklerinden biri olduğu halde günümüz Türkiye’sinde güç kazanma aracı olarak kullanıldığı bir gerçektir. Ayrıca yasal düzenlemelerin etkinliğine olan inanç adalet sistemine olan inanç, yapılan araştırmalarda en düşük seviyede ortaya çıkmaktadır. Literatürde yer alan merkezi yönetim nedenlerinden diğeri ise, ortak birimlerin güç kazanmasını sağlamak için merkezi yönetim tercih edilmesidir. Oysa ortak birimlerin gücünün artması, harcamaların artmasıyla birlikte birimlerde daha sorumsuz davranan, şeffaf ve adil olmayan ve hiçbir zaman hesap vermeye açık olmayan kurum ve kuruluşları ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bu kapsamda olaya tersinden bakacak olursak,
1.Merkeziyetçilik gecikmelere neden olmaktadır.
2.Merkezden kararların alınması ve taşraya bildirilmesi ve uygulamaya konulması gibi birbirini takip eden işlemler zaman ve kaynak israfına neden olmaktadır.
3.Bu sistem görevlilere fazla inisiyatif tanımamaktadır. Dolayısıyla görevlileri isteksiz yapmaktadır.
4.Merkezi yapının taşradaki gereksiz işlerle uğraşmasına neden olmaktadır.
5.Son olarak merkezden yönetim demokratik kurallara uygun değildir.
Merkezden yönetim, “Yetki genişliği” ve “Yetki devri” gibi yollarla yumuşatılabilir. Ancak zaten gücü elinde tutmak isteyenler bu şekilde bir yaklaşımı mümkün olmamaktadır.
Yerinden yönetim sistemi ise, kamu işlerinin yerel yönetimlerce yerine getirilmesi durumudur. Diğer bir tanımla; bölgesel ya da yerel nitelikteki fonksiyonların merkezi idarenin dışında bölge ve yerleşim birimlerince yürütülmesi anlamına da gelir.
Bu sistem örgütlerin kendi kendilerine karar almalarıdır. Merkezden emir almazlar.
Bu yönetim sisteminin amacı; tüm ülkeyi ilgilendirmeyen sadece bir bölgeyi ya da bir kısım vatandaşı ilgilendiren yani, mahalli müşterek hizmetlerin daha sağlıklı yerine getirilmesidir.